Seher ULUTAŞ
Gözlerimi hafifçe kırpıştırıp açtığımda, doğan Güneş’in ufuktaki kızıllığı gökyüzünde giderek yayılıyordu. Etrafımı inceleyip buraya ne zaman nasıl geldiğimi irdelemeye çalıştım. Evet! Vakit gelmişti, yapmam gereken bir sorumluluk üstlenmiştim. “Amaç” adlı bir şeye ulaşmakla görevlendirilmiştim. Bu görevi, koşulsuz ve geri dönülemez bir biçimde kabul ettim. Çünkü bu görev, bana “Kendim” tarafından verilmişti, onu hayal kırıklığına uğratamazdım.
“Amaç” ‘a nasıl ve nereden ulaşacağımı bilmiyordum. Bu yüzden hazırlıklarımı yapmadan önce yol kılavuzumu inceledim. Kılavuzumda yolculuğum süresince uymam gereken kurallar, yanıma almam gereken malzemeler ve felaketlere neden olacak bazı yanlış hareketler yazılıydı. Bu kılavuzu, bana bir zamanlar “Kendim” armağan etmişti. Çünkü beni en iyi tanıyan tek kişi o idi. Ondan başka kime güvenebilirim ki? Tüm hazırlıklarımı tamamlayıp yolculuğumun macerasına ilk adımlarımı attım. Ve oldukça heyecanlıydım. Çünkü bir an önce “Amaç” ‘a ulaşmak istiyordum lakin “Kendim” bana acele etmememi, sabırlı olmamı söyledi. Bir müddet sonra artık eski heyecanım, yerini sıkılmaya bırakmıştı. Neyse ki yolda “Çevre” ile karşılaştım. Birlikte yolculuk etmek, çok keyifliydi çünkü “Çevre” ,beni hep destekliyor, “Amaç” ulaşacağıma inanıyordu. Yol boyunca durmadan yürüdüğümüzden yorulmuş ve mola vermeye karar kılmıştık zaten hava da kararmaya başlamıştı. Sohbet ederken yaklaşmakta olan ayak seslerini işitmediğimizden omzuma bir elin dokumasıyla irkilerek arkamı döndüğümde karşımda duran kişi “Hata” idi. Onu doğduğum andan itibaren tanıyordum. Fakat “Çevre” ben “Hata” ile birlikte iken bana baskı yapıyor, onunla görüşmememi öğütlüyordu. “Çevre”, hiç değişmemişti, yine “Hata” ‘yı dışlayıp ondan uzak durmamı tembihledi.
“Hata” ‘yı her zaman görmüyordum. Bazen yolu düştüğünde bana uğruyor, birlikte geçmişteki şeylerden ders çıkararak gelecekte alacağım kararlar için tecrübe sahibi oluyordum. Ve “Hata” da “Amaç” ‘a gidiyordu. “Çevre”, “Hata” yüzünden bana artık güveninin kalmadığını , eğer onunla gelmezsem bana yardım etmeyeceğini ve “Hata” ‘nın gittiği her yerde kaos çıkar diyerek bana “Amaç” ‘a benzer başka bir şeye gitmemizi önerdi. “Çevre”, bana yardımcı olmak istiyor fakat “Kendim” ‘e ihanet etmeme aldırış etmeyerek kendi bildiğini okuyordu. Bu yüzünden onu dinlemeyerek “Kendim” ‘e g üvendiğimi dile getirdim. Ve “Hata” ile birlikte yolculuğumuzun kalan kısmına devam ettik. Başlarda her şey yolundaydı lakin “Hata” ‘yla uzun süre baş başa kalınca onun beni paniğe sürüklediğinin farkına vararak “Amaç” ‘a ulaşamayacakmış gibi hissetmeye başladım. Tam o sırada karşımızdan göz alıcı birisi yaklaşarak bizimle tanışmak istedi. Bize “Kendim” ‘in ikiz kardeşi “Özgüven” olduğunu söylediğinde, tüm negatif düşüncelerin içerisinden sıyrılıp bize “Amaç” ‘a kadar eşlik etmesini önerdim. Eğer istersek yalnız “Amaç” ‘a kadar değil, her zaman bizim yanımızda olabileceğini dile getirdiğinde artık “Amaç” ‘a ulaşabileceğimize net bir şekilde inanmıştım.
Birlikte çok iyi üçlü takım olmuş, yol üzerinde karşılaştığımız tüm zorlukların üstesinden birlikte gelerek birbirimize destek veriyorduk. Bir ara yanımıza bir araba yaklaştı ve arabacı camdan kafasını çıkararak bize nereye gittiğimizi sordu. Verdiğimiz cevap karşısında afallayarak “Oraya hiçbir zaman ulaşamayacağımızı, belki de bir felakete sürükleneceğimizi” söyleyerek onunla birlikte gidebileceğimizi pek de nazik olmayan bir aksanla teklif etti. Ona aldırış etmeyerek yola koyulduk. “Özgüven” ‘e arabacının kim olduğunu sorduğumda bana onun “Önyargı” olduğunu ve ona asla kanmamam konusunda beni uyardı.
Sabahın erken saatlerine kadar hiç mola vermeden yolculuk ettiğimizden çok yorulmuştum lakin buna değmişti. Çünkü doğan Güneş’in ilk ışıkları karşısında “Amaç” , tüm zarafetiyle görünüyor, ona ulaşmanın verdiği mutlulukla “Kendim” ‘e verdiğim sözü tuttuğum için gurur duyuyordum